Ana içeriğe atla

Cüneyt Özdemir Yazdı: “Amerika’dan Ortadoğu’da Oryantalizm Denemesi; Homeland’den Büyüklere Masallar!

Birkaç haftadır Homeland ile yatıp kalkıyorum. 5 yıldır yayınlanan diziyi baştan sona seyrettim. İyi ki de böyle üst üste seyretmişim. Zira bu sayede dizinin nerelerden nerelere savrulduğunu da daha net ve yakından görebiliyorsunuz. Bir diziyi 5 sezon sürdürebilmek kolay iş değil. Üstelik de bunu üç aşağı beş yukarı 5-6 cast ile yapmaya kalkıştığınızda doğal olarak bir sure sonra işler senaryoda çorbaya dönüyor. En aklı başında karakteri yoldan çıkartıp, en yoldan çıkmış kahramanı bir anda iyi adama döndürebiliyorsunuz. Ah bu reytingin gözü kör olsun! Homeland ile ilgili aklımda kalan birkaç dikkat çekici noktayı spoiler da vererek sizlerle paylaşacağım. Bunu yaparken bir film eleştirmeninden çok istihbarat dünyasını yakından takip eden ve üzerine araştırma kitapları yazan aynı zamanda savaş muhabirliği nedeni ile dizide geçen pek çok ülkeye ve olaya birebir aşina olduğum gerçeğini hatırlatarak yola devam etmek istiyorum. Anlatılan hikaye ile gerçekler arasındaki bağlantıyı masaya yatıracağımız bir yazı ile karşı karşıyasınız sevgili okur. O yüzden diziyi izlemeyip izlemeyi düşünenler bu satırdan sonra diğer yazıya geçebilir. İzleyip benim gibi detaylara takılan ve merak edenlerle yolumuza devam edelim. Homeland aslına bakarsanız Amerikan toplumunu iyi bilen dış politikayı yakından takip eden ve kesinkes CIA’den danışman desteği alarak hazırlanmış bir dizi… Dizinin zaman zaman uluslararası arenadaki diplomatik hamlelerle değişen gelişen senaryosu bunun en somut göstergesi. Hele ABD ile İran ilişkilerine yönelik öyle bir ‘twist’i var ki değme komplo teorisyenlerine taş çıkartır. İzleyenler hatırlayacaklar ABD’nin İran ile anlaşmasını dizi kendi çapında CIA’in İran istihbarat şefini devşirmesine bağladı. Dışarıdan baktığınızda neden olmasın denilecek türden akla yatabilecek bir ‘senaryo.’ Tabii siz bunu bir de İranlılara sorun. Ben sormadım ama böyle bir dizi İran’da yayınlansa sanırım ABD’ye karşı ikinci bir elçilik baskını yaşanabilirdi. Bu arada dizi bir ara Türkiye’de geçecekti. Hatta bir sezonun sonunda başkahramanın İstanbul’a atanması bile gerçekleşti. Gelin görün ki ertesi sezon Afganistan – Pakistan ölçeğinde başladı. İstanbul sözde kaldı





 Neyse ki sözde kalmış. Zira Pakistan’ın ISI’i dizide öyle bir gösteriliyor ki Geceyarısı Ekspresi’ndeki cezaevi sahneleri az kalır. Pakistan’a gitmemiş olsam Afganistan’da Taliban’ın nasıl yeşillendiğini ve ISI ile ABD istihbaratının arasından su sızmadığını bilmesem ben bile zokaya gelip “ulan bu Pakistan istihbaratı da ne fenaymış arkadaş!” diyebilirdim. Kerhen araya sıkıştırdıkları tek bir Pakistan ajanı da olmasa ISI’ın CIA ajanlarını fiili olarak delirtmek dahil yapmadıkları kalmıyor. Onlarcasını gözünü kırpmadan öldürüyor hatta elçiliği filan bastırıyorlar. Neyse ki Homeland Pakistan’da da gösterilmiyor diyelim. Bu arada özellikle 5 yıl önce ilk sezonda kahramanlardan birinin namaz kılma sahnesini görmelisiniz. Adam namaz kılmıyor sanki, canlı bomba olmuş üzerine kıyafetini giyiyor. İşin kötüsü gerçekten adam canlı bombaya dönüşüyor o da namaz ile canlı bombayı böyle kestirmeden birleştirme uyanıklığı insanda bir parça olsun “insaf be adam” dedirtiyor. İslamofobi işte böyle kestirme buluşlarda gelişip yeşeriyor ya.. Bir de tabi İslam dinini bilmeyen sıradan ABD’liler için yapılan aşure var. Bunun en somut anlarını İran’a sızmaya çalışan ABD ajanlarında görüyoruz. Ajanlar güya El Kaide mensubu olarak İran’a sızıp sığınma istiyor, onlarda “vay El Kaide gelmiş, hoş gelmiş” diye kucaklarını açıyor. ABD dış politikasını bu kadar yakından takip eden senaristlerin Şii ve Vahabi iki ayrı kolun Suriye’de birbirlerini boğazlarken bir anda İslam çatısı altında birleşemeyeceğini bilmez mi? Bence bilmesine bilir ama dedim ya at aynı kazanın içine uydur uydur ipe diz ilişkileri nasıl olsa kimse çıkıp “yahu anam babam bu bağlantılar nasıl oluyor gerçek hayatı geçtim birine anlatsan sopayla kovalar seni Ortadoğu’da…” diyemiyorsunuz. Yine de Paris saldırıları sırasında tam da Berlin’de benzer bir saldırının konu olması ve zaman zaman dizinin içine Paris ile ilgili diyalogların bile yerleştirilmesi fena hareketler değildi. Dizinin senaristlerinin siyasi perspektifi bir yana hikaye yaratmadaki anti kahraman meselesine kafa yordukları anları da es geçmeyelim, ayıp olur. Özellikle baş kadın kahramanın 5 sezon boyunca dizide en nefret edilen isimlerden birine döndürüp, seyirciye satabilmek riskli ama zevkli bir girişim olmalı. Kahramanımızın cinsellikteki liberalliği, gözünü kırpmadan önüne geleni ‘götürmesi’ hatta bunu iş icabı bile yapacak kadar ileri gitmesine bilmem genç CIA çalışanları ne diyordur? Hayır işler böyle yürüyorsa skandal, değilse daha büyük skandal ama sonuçta her şey film icabı olunca ayrıca CIA reklamının büyüklüğünü düşünürseniz bu kadar da olsun yani… Yine de anti kahramanımızın kendi çocuğundan bile nefret edecek kadar Vatan Millet Sakarya diyerek işine bağlılığı “olmaz olsun böyle vatanseverlik, bu nasıl kadın beee..” dedirtiyor. Lafı çok mu uzattım biraz toparlayalım isterseniz. Homeland kof bir CIA propagandasının ötesinde çok zekice hazırlanmış ortalama ABD insanına sunulan son derece zekice kurgulanmış bir propaganda filmi gibi de okuyabiliriz. Hollywood yıldızlarına bel bağlamayan kendi yıldızlarını yaratan hayli cesur kimi zaman şaşırtan kiminde temposunu düşüren dizinin en büyük zaferinin ise 45 dakikalık bölümlerden oluşuyor olması. Hadi gel de Türkiye’de çek bakalım! Normal bir dizi süresinin 120 ile 140 dakika olduğu bir ülkede kuşkusuz bu sure büyük bir avantaj ve ritm katıyor senaryoya… Bir adım geriye çekilip baktığımda pişman mıyım 5 sezon seyrettiğim için? Cevap veriyorum ; hayır değilim. İzlemeye devam eder miyim? Elbette ederim. Bu yüzden sizlere de bir solukta izlemenizi tavsiye edebilirim. Özellikle kof propaganda filmlerine milyonlar akıtan devlet yetkililerimizin kaçırmaması lazım. Madem o kadar para harcanıyor bari boşa gitmesin değil mi ama… Yazının devamını okumak ve Dipnot Tablet’in 250.sayısını indirmek için:
YAZININ TAMAMI DİPNOTTV'dE

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Metaverse arsa dolandırıcılığına aman dikkat!

 Facebook'un  Metaverse işine girmesiyle birlikte tüm dünyada bir Metaverse çılgınlığı yaşanıyor şu sıralar. Metaverse üzerinden arsa/arazi satın almalar, Metaverse coin'leri vs.  Peki daha şimdiden Metaverse üzerinden bir arsa satın almak mantıklı mı? AMAN DİKKAT! metaverse’de bir şey satanların büyük bir çoğunluğu dolandırıcıdır. Kendi ekosistemleri yoktur ya da tutmayacağını bildikleri halde bir şeyler satarlar. Kalan yüzde 1’in de 1-2 tanesi tutar. O da decentraland, sandbox, enjin vs. gibi çok yatırım almış olanlar olabilir. Metaverse dediğiniz şey sanal bir evren. teknolojiye yatırım yapan her firma kendi sanal evrenlerini, sanal dünyasını, sanal alanını kurabilir. yani depolama alanı ve server'ınız varsa onlarca dünya kadar alan oluşturabilirsiniz. gelecekte de facebook, instagram, google, samsung, adidas, nintendo vs. hepsi kendi sanal alanını oluşturabilir. içine girince kiminde oyun oynarsın, kiminde ayakkabı denersin, kiminde çamaşır makinesi alırsın. içine de ...

Geleneksel bir gazetecinin Snapchat’le imtihanı

Beni yakından tanıyanlar bilir; haber alma konusunda acayip muhafazakâr biriydim; yani illa medyum gazete, televizyon olacak. Muhabirken de televizyona geçme tekliflerinin reddettim ve hep dergi, gazete gibi basılı mecralarda çalıştım. Yıllar yılları kovaladı. Kızı doğurmuşum, beşiğinde sallıyorum telefonum çaldı; benim gibi aşağı yukarı aynı zamanlarda anne olan gazeteci arkadaşım arıyordu:  “Ya Ayten Facebook diye bir platform var, uzun uzun vakti olmayan için birebir. İki dakika girip çıkıyorsun. Millet orada fotoğraf falan paylaşıyor. Çok eğlenceli. Sen de girsene.” Fikir kafama yattı çünkü daha kırkı çıkmamış bebeğin kırkına merdiven dayamış, ömrü okumakla geçmiş annesi olarak ne kitap okuyabiliyordum ne de film izleyebiliyordum; ara ara kızım uykudayken ben de pert bir şekilde kendimi yatak-yastığa gömmediysem beşer onar dakikalık vakitlerim oluyordu. Oyalanmak kafa dağıtmak için iyi olabilirdi ve 2007’de bir Facebook hesabım oldu, hâlâ da hesap açık. (Bura...

Central Park'ı Mega Bir Yapıya Dönüştürmeyi Hedefleyen Muhteşem Proje Teklifi

Yitan Sun ve Jianshi Wu ismindeki iki tasarımcı, Central Park'ın altındaki ana kayayı kazarak, parkı içine daha fazla insanı alabilecek hale getirmek istiyor.  eVolo'nun her yıl düzenlediği gökdelen yarışmasında birinci olan tasarımcıların proje teklifinde şöyle yazıyor: "Hedef, arazi ve mimari arasındaki geleneksel ilişkiyi, işgal edilebilir yerlerin doğayla direkt olarak bağlantılı olmasını sağlayacak biçimde tersine çevirmek. Etrafındaki yüksek derecede yansıtıcı cam kaplama sayesinde, parkın içindeki manzara bir sonsuzluk illüzyonu yaratarak fiziksel sınırların ötesine uzanabilir. New York şehrinin kalbinde, yeni bir ufuk doğuyor." Haberin Tamamı İçin:  http://www.boredpanda.com/central-park-g... "3 km²'lik bir alana yayılan şehir parkı Central Park, New Yorklulara yoğun kent hayatından uzaklaşma fırsatını sunuyor. Ancak, nüfusun yalnızca bir kısmı bunun tadını çıkarabiliyor." Parkı daha fazla insan için kullanışlı hale getirmek isteyen ...